TÜRKİYE’nin rekabet gücünü arttırarak, ekonomisini sürdürülebilir  büyüme yörüngesine oturtması için üç şey eş zamanlı olarak yapılabilir:
1. Döviz fiyatlarının yükseltilir.
2. İşçi ücretleri düşürülebilir.
3. Yenilikçilik ve verimlilik arttırılabilir.
Döviz  fiyatlarını, arttıramıyoruz. Çünkü enflasyondan çok korkuyoruz.  Döviz  fiyatlarının artması, enflasyonu tetikler endişesindeyiz. Dolayısıyla  niyetimiz yok. Niçin arttıramadığımız için de bir sürü mazeret uydurup  duruyoruz. Bu tutum bir devalüasyon krizi çıkıncaya (inşallah olmaz)   kadar böyle sürecek. 
* * *
İşçi ücretlerini düşüremiyoruz. Ne  devlet aldığı vergilerden, ne de işçiler aldıkları ücretten geri gitmek  istemiyor. Rantlarla zenginleşen bir ülkede, hesapsız para harcayanlar  yaylalarda, laylalarda, bodrumlarda, teraslarda “Dolçe Vita” misali  tatlı hayat yaşar ve ünlü gazetecilerimiz her Allahın günü bunları  ballandıra, ballandıra köşelerinde anlatırken; işçilere, sizin ücretiniz  yüksek demeye kimsenin dili varmıyor.
* * *
İhracatta “ulusal  katma değeri” arttıracak, “pahada ağır, yükte hafif” mamuller  üretemiyoruz.  İnovasyon yani teknolojik icatların ticarileştirilmesi ve  katma değeri arttıran her tür yenilik ise, hop deyince olmuyor. El  âlemin eli armut toplamıyor. Çinlisi, Hintlisi, herkes bu inovasyon  davasının peşinde. Kaldı ki; büyük sayılarda üretim ve büyük sayılarda  ihracat yapamayan bir sanayi firmasının inovasyon yapması iktisaden  imkânsızdır. İnovasyondur diye gazetecilere yutturulan yeniliklerin çoğu  da, iç tüketime dönük “haber/reklâm”lar için konu yaratmaktan başka bir  şey değildir.
* * *
Ucuz döviz, sadece sanayi sektörüne ait bir  dert değildir. Diğer sebeplerle birlikte tarım ve hayvancılığın de  belini büken de aslında ucuz dövizdir. Aşağıda bu engeli aşmak için bir  önlem paketi sunuyorum. Dilediğiniz kadar, ne saçma fikir, olmaz böyle  şey deyin. Yazara kızmanın tadını çıkarın.
1. Katma değerin %75’i  emektir. Eğer Türkiye’de birim emek maliyeti, dövizle ölçüldüğünde,  benzer ürünleri benzer teknolojilerle üreten ülkelere göre pahalı ise, o  ülkede “üretim değil, ithalat ucuz olur”.
2. Şartlar böyleyse, tarım ve sanayi malları yerine “ucuz emeğin” kendisini ithal etmek daha rasyoneldir.
3. Pakistan,  Bangladeş, Hindistan, Filipinler gibi uzak ülkelerden hatta Gürcistan,  Ermenistan ve Moldova gibi komşulardan çoban, rençper, çay toplayıcısı,  inşaat ustası ve fabrika işçisi olarak çalışacak emekçiler  getirtilmelidir. Zaten böyle bir akım fiilen başlamıştır.
4. Bu  emekçilere “misafir işçi” statüsü tanınmalıdır. Misafir işçilere asgari  ücret uygulanmamalı; bunlar emeklilik sigortasına dâhil edilmemeli  sadece hastalık sigortasından istifade ettirilmelidir. Böylece  Türkiye’de “birim emek maliyeti” düşecek ve hem Türk sanayi hem de Türk  tarımının rekabet gücü artacaktır.
5. Bunu bir zamanlar Amerika daha sonra Almanya yapmıştır.
Son Söz: Gökten döviz yağarken, ne yanlış, ne doğru belli olmaz.
Paylaş :