BEN SÖYLEMİŞTİM!

Artvin Ziraat Odası Başkanı Köksal Portakal, ithal edilen etlerin ardından et fiyatlarında kayda değer bir düşüşün gerçekleşmemesi nedeni ile bir açıklamada bulundu.

Başkan Köksal Portakal, pansuman tedbirlerle bu çok ağır ve acilen tedavi gerektiren hastalığa çare olunamayacağını, bunu hükümetin tekrar gözden geçirmesini ve bu alanda direk alakalı olan meslek odaları ve çiftçilerimizle, hayvan yetiştiricileri ile oturarak çözüm aramasını önerdiğini belirterek şunları söyledi;
İTHAL ET ELDE KALDI!
“14 Mayıs Dünya Çiftçiler Günü” Artvin’in yerel basını ile bir sohbet kahvaltısı yaptık. Orada Türkiye’nin hayvancılık ve tarım konularında önemli bilgileri değerli basınımızla paylaştık. Hatırlayın ne demiştim, o günlerde. Hızla tırmanan et fiyatları nedeni ile çeşitli çözüm yolları konuşuluyordu. Hükümet en sonunda dışarıdan et ithal edeceğini söylediğinde ben “eyvah” demiştim. Çünkü bu yöntem, sorunu çözeceğine tam tersine daha da derinleştireceğini biliyordum. Onun için bu konuyu ön plana çıkardım. Bütün gazetelerde de et ithalatı üzerinden haberler çıktı.”
Artvin Ziraat Odası Başkanı Köksal Portakal açıklamalarına şöyle devam etti;
“Ne oldu? Et ithal edildi, kimse ilgi göstermiyor. Halk ithal eti almıyor. Çünkü bu etlere güvenmiyor! Et fiyatları yerinde sayıyor.  Hiçbir düşme olmadı. Neden? Çünkü bizim insanımız kendi yetiştirdiği hayvanın dışında yabancı ülkenin etinden bugüne kadar yemedi. Bu millet kendi ürettiğini gönül rahatlığı ile tüketmiştir. Şimdi ithal ete güvenmiyor. Vatandaşa zorla et satabilir misiniz? Satamazsınız. O zaman hükümetin çare olarak ortaya koyduğu bu ithal yolu doğru adrese çıkmıyor. Bu yol, çıkmaz sokağa çıktı. İlk ithalde tıkanma yaşandı!
BİZİM YAĞIMIZ UNUMUZ ŞEKERİMİZ HATTA İYİ DE USTAMIZ VAR!
Başkan Portakal, Artvin’de organik tarım ve hayvancılığın yapılabilmesi için tüm şartların doğal olarak var olduğunu, hiçbir yapaylığa gerek duymadan yüzlerce yaylalarımızda, dağlarımızda, köylerimizde, hayvancılığın yapılabileceğini, bunun için çiftçilerimize destek verilmesinin yeterli olacağını ifade ederek şunları söyledi;
“Bizim her şeyimiz var. Tıpkı helva misali.Yağımız, unumuz, şekerimiz hatta ustamız bile var. Ama helva yapılmaması için adeta çalışanlar var! Yani üreten bir Türkiye değil de tüketen bir Türkiye modeli ile karşı karşıyayız! Halbuki kendi hayvanımızı kendimiz yetiştireceğiz. Bu girdaptan çıkmanın tek yolu var. Üreten biz olacağız. Dışarıdan et ithal etmekle ancak et fiyatlarının fişekleşmesi, yani anormal şekilde artmasına neden olunabilir! Dolayısı ile ithal et için ayrılan para kendi çiftçimize destek amacı ile verilmelidir. Daha çok üretim için teşvik edilmeli. Yetiştirdiği hayvanlara derhal pazar olunmalı. Hayvan üreticisinin kalbinde “hayvanımı satabilecek miyim?” korkusu olmamalıdır.
ANADOLU 300 MİLYON İNSANI BESLER!
Hayvancılığın yanı sıra tarımında aynı şekilde zor yıllar yaşadığını belirten Başkan Portakal, “Türkiye kendi kendisine yeten 7 ülkeden biriyken bugün buğdayı Almanya’dan alıyor.” diyerek şu bilgilere yer verdi;
“Biz tarım ve hayvancılık alanında dünyada kendi kendisine yeten 7 ülkeden bir tanesiydik. Muhtemelen orta yaş gurubu olanlarının tamamı bu bilgi ile yetişti. Ama çocuklarımıza artık böyle bir bilgi veremiyoruz. Kitaplarımıza da yazamıyoruz. Yapılan bilimsel çalışmalarda Türkiye coğrafyasının 300 milyon insanı besleyebilecek büyüklüğe ve üretim yapabilecek kapasiteye sahip olduğu hesaplanıyor. Ama gelin görün ki; 72 milyon insan geçinemiyor, beslenemiyor! Nüfusumuzun yarısı da yoksulluk sınırlarının altında! Neden? Üreten Türkiye modelinden tüketen Türkiye modeline geçildi. Bu bir ülkenin kendiliğinden bitme, çökme, yavaş yavaş yok olma gidişatıdır. Türkiye, ne yazık ki bu durumda. Acilen üreten Türkiye modeline geçmeli. Şimdi ve derhal. 1930’larda ülkemiz uçak üretirken, şimdi hayvan bile üretemez hale nasıl geldi? Bunu sorumlusu kim? Bana sorsanız halk suçlanacak en son mercidir. Bütün bunların baş sorumluları siyasiler ve iktidarlardır. Uzun yıllardır uygulanmakta olan yanlış tarım ve hayvancılık politikaları Türkiye’yi bu noktaya yani bitme noktasına getirdi. Ancak faturasını siyasiler ödemiyor. Yine fakir fukara garip gureba ödüyor.
HES’LER TARIM ALANLARINI TEHDİT EDİYOR!
Tarım dergisi “Anadolu İzlenimleri”nin Mayıs-Haziran sayısında vermiş olduğu söyleşileri de de yayınlanan Artvin Ziraat Odası Başkanı Köksal Portakal burada verdiği demeçte şunları söylüyor;
Artvin’in %5 tarımsal amaçlı araziye sahip olduğunu, ancak son zamanlarda devletin büyük HES baraj projeleri ve özel sektöre yaptırdığı NT Dere Tipi HES projeleri nedeni ile tarımsal alanları iyice tehdit ettiğini söyleyerek uyarılarda bulundu.
Başkan Portakal dergiye vermiş olduğu mülakatta şu görüşlere yer verdi;
“Artvin’in tarım arazisi zaten çok çok az. Bunların çoğu da Çoruh Projeleri kapsamında sular altında kaldı. Yetmiyormuş gibi. Bu seferde dere HES’leri köylerimizi ve yukarıda olan topraklarımızı yok etme noktasına getirdi. Rakamlar net olmamasına rağmen 120’den daha fazla HES projeleri bu derelerde uygulanmaya koyuluyor! Bu Artvin’i ve tarımı tamamen bitirme noktasına getirecek. Ve ben yine “Söylemiştim” demek istemiyorum.
İlimiz de en iyi tarımsal faaliyet olarak örtülü sebze yetiştirticiliği. Yani seracılık. Organik tarım ve arıcılık olduğunu düşünüyorum.
AR-GE’YE ÖNEM VERİLMELİ!
Artvin Ziraat Odası Başkanı Köksal Portakal, son olarak çözüm yolları ve isteklere değinerek;
“AR-GE yatırımlarına daha fazla pay ayrılması gerekiyor.Ülkemiz çok uygun toprak ve iklim koşullarını taşımasına rağmen dünya çapında tanınan ve kabul görmüş hiçbir tarımsal ürün ve hayvan ırkı geliştirememiştir. Devlet tarafından verilen tarımsal desteklemeler son derece yetersizdir. Unutmayalım ki tarımsal gelişmeyi sağlayamamış hiçbir ülke, sanayi toplumu haline gelememiştir. Devletimiz tarımsal üretime mutlaka destek vermelidir. Tarım ve hayvancılıkta mutlaka AR-GE geliştirilmeli. Biz hayvancılığımıza, sularımıza, ülkemize ne kadar çok sahip çıkar, gereken önemi verir, canla başla çalışırsak işte o zaman dünya devletleri arasında yerimizi alırız. Dışarıdan mal alarak döviz dağıtacağımıza dışarıya mal satarak ülke zenginliğine katkı sağlamış oluruz. Ben üreten bir Türkiye dileklerimle sözlerimi noktalıyorum.”
Sami ÖZÇELİK-08HABER
Paylaş :

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir