KIRMIZI ET BUNALIMI

Türkiye’de 2009 yılının son aylarından itibaren koyun ve sığır eti fiyatının çok arttığı havası yaratılmıştır. Bu nedenle iç piyasayı terbiye etmek amacıyla canlı hayvan ve karkas et ithali başlamıştır. Bugünlerde çiğ sütünde ithal edileceği bildirilmiştir.
Bu doğrultuda, ilk olarak 30 Nisan 2010 ve 6 Mayıs 2010 tarihlerinde Et ve Balık Kurumu(EBK) üzerinden ihaleler yapılmıştır. Ancak bu ihaleler usulüne uygun yapılmadığı gerekçeleriyle daha sonra iptal edilmiştir.20 Mayıs 2010 günü yapılan üçüncü ihalede ise 8000 ton canlı sığır ithaline izin verilmiştir. Son olarak da Tarım ve Köyişleri Bakanlığı(TKB), Avrupa Birliği(AB) ülkelerinden 10 bin tonluk canlı hayvan ithali için 27 Eylül 2010’da Et-Balık Kurumu’nun ihale yapacağını bildirmiştir. Kamuoyu dana ithalatını tartışırken bu kez de karkas etin ithal edileceği konusunda açıklama yapılmıştır.
İthalat kapısının açılması ve ithalata süreklilik kazandırmak Türkiye’yi sadece kırmızı et üretiminde değil, süt üretiminde de pek çok sorunla karşı karşıya getirmektedir. Öncelikle çok sayıda hayvan yetiştiricisi iflas ederek üretimden çekilmektedir. Kırsal alanda zaten yükselmekte olan işsizlik ve açlık iyice artmaktadır. İthalata karar verenlerin beklentilerinin aksine, ithalat sürdürülse de, et ve süt fiyatları kısa sürede bugünkü değerlerinin çok üstüne çıkacaktır.
ET AÇIĞI NEREDEN KAYNAKLANIYOR?
Et açığı,1980’li yılardan beri uygulanan dışa bağımlı yeni-liberal politikalardan kaynaklanıyor. Ancak içinde yaşanan krizin tetikleyicisi,2008–2009 da yağsız süt tozlarının doğrudan ya da dolaylı buzağı maması olarak ithal edilmesi oldu. Sanayici bunlara yönelince çiğ süt fiyatları 35–40 kuruşa düştü ve 1 milyona yakın anaç inek kasaba gitti. Anaçların kasaba gitmesi 2 milyon ton süt kaybına ve 900 bin buzağı kaybına neden oldu. Bir başka deyişle kasaplık olacak yaklaşık 400–450 bin civarında erkek besi danası piyasaya giremedi. Sığır ve piyasaya girmesi beklenen kasaplık dana sayısındaki ani düşüş, et açığını tetikledi. Bununla birlikte et açığının oluşmasında, koyun ve keçinin neredeyse yarı yarıya azalması da ana etmenlerden biri oldu. Özetle kırmızı et fiyatının artışının temel nedeni Türkiye’de koyun, keçi ve sığır sayısının hızla azalmasına bağlı üretim düşüklüğüdür. Hayvan varlığındaki erozyon durdurulmadıkça, sorun büyüyerek devam edecektir. Gerçekten de kırmızı et piyasasının daraldığı bir dönemde fiyat artışı olması ülkenin üretim gücünün iyice düştüğünü göstermektedir Sonuç da kırmızı et üretimi alarm vermeye başladı.
Türkiye’de toplumu ikna ederek ithalat ister duruma getirmek için, sıklıkla ABD /AB ülkelerinde 2-3 dolar ya da 2-3 avro olan etin Türkiye’de 30-40 TL olduğu belirtilmektedir.. Bu bilgiler doğru değildir.ABD’de sığır etinin perakende fiyatı 5-12.5 dolar (8.0-20.0 TL) arasında değişmektedir., İngiltere’de but eti 12.5 pound( 29 TL), bonfile de 28 pound (64 TL)’a satılmaktadır. Fransa’da antrkot 18.6 avro/kg (36.5 TL/kg), kıyma da 8.71 avro/kg (17.1 TL/kg)’dır. EBK’da ise bonfile 34.90 TL, dana pirzola 26.90 TL, kıyma da 18.00 TL’ye tüketiciye ulaştırılmaktadır.
Tarım ürünlerinde ülkeler arasındaki fiyat karşılaştırılması, sadece ürünlerin pazar fiyatı açısından değil, bitkisel ve hayvansal üretimin temel girdileri ve ürünlerin değerlendirilmesi açısından yapılmalıdır. Bunlar dikkate alınmaksızın yapılan karşılaştırmalar, sağlıklı olmayacaktır. Türkiye hayvan yetiştiricisi, temelde para kazanamadığı için hayvan yetiştiriciliğinden uzaklaşmaktadır. Örneğin, Türkiye’de yem ve mazot fiyatları,AB/ABD’ye göre oldukça yüksektir.Diğer yandan yetiştiricilerin ürettiği ürünlerin katma değeri de örgütsüzlüğü nedeniyle aracı, sanayici ve son dönemlerde organize gıda sektöründe rol olan tekelci firmalara gitmektedir.
Türkiye’de, canlı hayvan ve karkas et ithalatının yarattığı sorunlar, bilinmektedir. Geçmişte yapılan ithalat bir kenara bırakılsa bile ,1995 ve 1996 yıllarını arasında da yaklaşık 125 000 baş gebe düve, 470 000 baş kasaplık sığır ve 50 000 ton et ithal edilmiştir. Bu süreçte çok sayıda yetiştirici iflas etmiş ve hayvansal üretimden çekilmiştir. Benzer olumsuzluklar, ithalatı izleyen dönemde, daha şiddetli olarak,  2010 ve 2011 yıllarında da ortaya çıkacaktır.
CANLI HAYVAN VE KARKAS ET İTHALATI  NİÇİN SAKINCALI?
Birincisi; ithalatın, sığır daha doğrusu bütün hayvan yetiştiriciliğini olumsuz olarak etkiliyor olmasıdır. Başlangıçta, ithal ile iç piyasada hayvan ve hayvansal ürün fiyatları aşağıya çekilecek deniliyor. Ancak iç piyasada fiyatlar düşünce hayvan yetiştiricisi hayvanlarını satmak zorunda bırakılıyor. Hayvan azalınca fiyatlar biraz yükseliyor ve hayvan yetiştiriciliği, özellikle son olarak yapıldığı gibi kimileri sıfır faizli kredilerle özendiriliyor. Bu kez içerdeki hayvan sayısı yetmeyince ithalat kapıları açılıyor, daha doğrusu zorlanıyor. Böylelikle yaratılan istikrarsızlık, hayvan yetiştiricilerini zor durumda bırakıyor. Bir başka deyişle Onlar Ortak, Biz Pazar oluyoruz.
İkincisi ise; ithal edilen ve edilecek hayvanlar ile karkas et ve dondurulmuş etin Deli İnek Hastalığı(BSE) açısından bulaşık olma olasılığının çok yüksek olmasıdır.(Zorunlu bir açıklama. Dünyada başlangıçta, BSE açısından ülkeler iki grup altında toplanıyordu. Birinci grup; Belirsiz risk, ikinci grup, İhmal edilebilir risk idi. Her ülke risk gruplarını dikkate alarak dışalımını düzenliyor ve belirsiz risk grubuna giren ülkelerden hayvan alımı yapılmıyordu. Ancak, OIE’de, bütün uluslar arası örgütler gibi ağırlıklı olarak Batı ülkelerinin denetimindedir. OIE Uluslararası Komitesi, ABD/AB gibi ülkelerden gelen baskılar sonucunda önce 2007,daha sonra 2008 Mayıs’ında gerçekleştirdiği toplantılarda  aldığı kararlarla BSE açısından yeni üçüncü bir grub oluşturdu. Yeni üçüncü gruba Denetlenebilir risk denildi. Bu karar, bir süre karartıldı ve daha sonra ağdalı bir dille açıklandı. 2007 de yapılan toplantıda ABD, Kanada, Brezilya, İsviçre ve Tayvan belirsiz risk grubundan çıkartılarak denetlenebilir risk grubuna alınmış ve Türkiye ABD’ den gebe düve dışalımı yapmıştı. 2008’de de AB ülkeleri belirsiz risk grubundan çıkartılıyor, denetlenebilir risk grubuna alınıyordu.)
Özetle; İthalat kesinlikle çözüm değildir. Yapılmakta olan  ithalat şimdiye değin olduğu gibi hayvancılığı olumsuz etkileyecektir. Çünkü yapılan her ithalatta yetiştiriciler fakirleşiyor, hayvan sayısı azalıyor ve hayvansal üretimimiz düşüyor. İthalat, ithalat lobisine ve AB/ABD’li tekelci firmalara yarıyor. Onlar zenginleşiyor, biz fakirleşiyor. Bir başka deyişle Fakir Türk Çiftçisi, Zengin Batı Çiftçisi’ne yardım ediyor. Üstelik ithalat, hayvan ve insan sağlığını  da önemli ölçüde tehdit ediyor.
ET AÇIĞINI KAPAMAK İÇİN NE YAPMALI?

  • Türkiye’de et açığı, hayvan sayısını artırmakla giderilebilir. Et açığını kapamak için;

(1) Koyun ve keçi sayısı,2009 yılı değerinin iki katına çıkarılmalıdır.,Bu durumda, karkas ağırlığı  aynı kaldığında bile, Türkiye kırmızı et üretimi 210 bin ton, yaklaşık %25’i kadar artabilecektir.
(2) Sığır eti üretimi, sığır sayısı yaklaşık 15 milyon başa çıkarılır ve ortalama karkas ağırlığı %25 artırılabilirse ,bugünkünün yaklaşık iki katına ulaşmış olacaktır..
Koyun, keçi ve sığır sayısını artıracak önlemler, ülke kırmızı et üretimini 900 bin tondan 1,6 milyon tona yükseltecektir. Bugün kişi başına yaklaşık 12 kg olan kırmızı et üretimi, 80 milyon nüfuslu Türkiye’de 20 kilograma yükseltilmiş olacaktır. .

  • Hayvan sayısını artırmak ise,  öncelikle hayvansal ürün fiyatlarında istikrar ve yeterliliğin sağlanmasıyla olasıdır. Bu amaca yönelik olarak fiyatlara müdahaleyi yapabilecek bir piyasa düzeni oluşturulmalıdır. Başlangıçta müdahaleleci kurum olarak oluşturulan Ulusal Süt Konseyi ile yeni kurulmuş Ulusal Et Konseyi süs olmaktan çıkartılmalıdır Özelleştirilen ve kimileri de kapatılan Tarımsal KİT’ler; yeniden açılmalıdır.
  • Kesinlikle ve kesinlikle hayvan ve hayvansal ürünlerde, ithalata yönelmemelidir. Dünya Ticaret Örgütü’nün getirdiği zorlamalara çare aranmalıdır. Örneğin ithalatta kalite standartları yükseltilmelidir.
  • Hayvancılıkta yapılan ve yapılmakta olan desteklemeler, dev işletmeler ve tarım dışından gireceklere değil, küçük ve orta ölçekli işletmelere yönlendirilmelidir. Kısa dönemdeki desteklemeler, AB düzeyinde gerçekleştirilmelidir. Uzun dönemde ise işletmelerin orta ölçekli işletmelere dönüştürülmesi sağlanmalıdır. Bu bağlamda ucuz girdi sağlanmasında olduğu kadar ürünlerin değerlendirilmesinde, kooperatif  örgütlenme temel araç olmalıdır.
  • Et ve sütün, üretimden işleme ve pazarlamaya kadar olan aşamalarında ,oligopol yapılaşmayı engellemeye yönelik önlemler alınmalıdır. Bunun için büyük alıcıların ve organize gıda perakendeciliği yapan şirketlerin tedarik şekilleri incelenmeli, kural dışı fiyat oluşturma çabalarını ortadan kaldıracak uygulamalar devreye sokulmalıdır.
  • Türkiye’de et üretimi süt sığırcılığı ile birlikte ele alınmalıdır. Et sığırı yetiştiriciliğine yönelmek, Türkiye gerçeklerine uygun değildir..
  • Hayvan ıslahı çalışmalarına önem verilmelidir. TKB, yetiştirici birlikleri ve üniversitelerle ortak ıslah çalışmaları yapmalıdır
  • Başta sığırlar olmak üzere hayvanlarımızın hazır yemlerle değil, mera ve çayırlardan beslenmesi için meralarımız geliştirilmeli ve güçlendirilmelidir. Serbest şekilde otlayarak hayvan besleme teşvik edilmeli, tüketiciler bu hayvanların et ve sütlerinin sağlıklı olduğu konusunda eğitilmelidir.
  • Türkiye’de hayvan hastalıklarıyla mücadele yetersiz kalmıştır.Hayvan hastalıklarının yaygınlığı, insan sağlığı yanında üretim ekonomisini çok olumsuz yönde etkilemektedir.  Aşılama ile önlenebilir hastalıklar başta olmak üzere, Türkiye hayvan hastalıkları ile mücadeleyi bir kamu hizmeti olarak ele almalıdır.

Özetlenirse;Hayvan sayısını artırmak çiftçinin para kazanmasını sağlamak gerekiyor.Bu amaçla şunlar yapılmalıdır;

  • Desteklemeler, AB/ABD  çiftçilerine  benzer ölçütlerde  gerçekleştirilmelidir.
  • Desteklemelerde istikrar sağlanmalı, küçük ve orta ölçekli işletmelere yapılmalıdır.
  • Üreticilerin kooperatif örgütlenmesini sağlayacak önlemler devreye sokulmalıdır.
  • Hayvan ve hayvansal ürünlerde, ithalata kesinlikle karşı çıkılmalıdır.
  • Özelleştirilen ve kimileri de kapatılan Tarımsal KİT’ler; yeniden açılmalıdır.
  • Ulusal Süt Konseyi ile yeni kurulmuş Ulusal Et Konseyi süs olmaktan çıkartılmalıdır
  • .Hayvan ıslahı çalışmalarına önem verilmelidir.
  • Meralarımız geliştirilmeli ve güçlendirilmelidir.
  • Hayvan hastalıklarıyla etkin mücadele yapılmalıdır.
  • ÖZETİN ÖZETİ, TARIMDA UYGULANAN YENİ-LİBERAL POLİTİKALARDAN VAZGEÇİLMELİDİR.


Prof. Dr. Mustafa KAYMAKÇI
İzmir ili Çiftçiler güç birliği platformu dönem sözcüsü
Yakup YILDIZ
KÖY – KOP Genel Başkanı

Paylaş :

“KIRMIZI ET BUNALIMI” hakkında 1 yorum

  1. evet yazilanlar ve soylenenlerin hepsi dogru PEKI bu problemler kimin umrunda ? Bu duzenlemeleri kim yapacak? ortada bir IKTIDAR var, sizin anlattiginiz konular bir ceviz kabugunu bile doldurmaz iktidar icin. Sonra, bircok dernek, oda, sivil toplum kuruluslari baskanlari, VEDE en onemlisi BIRCOK HAYVAN YETISTIRICI kardeslerimiz BU IKTIDARIN arkasindan ONDORT NALA KOSARKEN…. bu sorunlarla kim ilgilenecek? muhalefet partileri ise TAM BIR REZALET… uzulmeye,darilmaya,alinmaya,kusmeye gerek yok , biz toplum olarak bunlara layikiz,hak ediyoruz. merak edilecek birsey yok, OZETLE UNUTULANLARIN DISINDA YENI BIRSEY YOK. saygilar.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir